Üst düzey bir AB yetkilisi, Gazze’de yaşanan açlık, yerinden edilme ve öldürme olaylarının “soykırıma çok benzediğini” söyledi.
Perşembe günü POLITICO’nun Brussels Playbook’una yaptığı açıklamada, Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcısı Teresa Ribera şöyle konuştu:
“Gördüğümüz şey, somut bir nüfusun hedef alınması, öldürülmesi ve açlıktan ölmeye mahkum edilmesi. Somut bir nüfus hapsedilmiş durumda, evleri yıkılıyor, yiyecek, su ve ilaçlara erişimleri yasaklanmış, insani yardım almaya çalışırken bile bombalanıyor ve ateş altında tutuluyor. Her türlü insanlık dışı davranış var ve tanıkların olay yerine yaklaşmasına izin verilmiyor. Eğer bu soykırım değilse, soykırımın tanımına çok benziyor.”
İsrail, yasal olarak bir halkın tamamen veya kısmen yok etme niyetini ima eden soykırım suçlamasını defalarca reddetti. Hükümet, Hamas’ın Gazze halkını insan kalkanı olarak kullandığını ve 7 Ekim 2023’te İsrail’e düzenlediği saldırıda kaçırdığı İsraillileri “acımasızca rehin tuttuğunu” iddia ederek, Hamas’a karşı meşru müdafaa savaşı yürüttüğünü savunuyor.
Avrupa Komisyonu, bir kurum olarak İsrail’in eylemlerini tanımlamak için soykırım terimini kullanmadı.
Son haftalarda, AB ülkeleri Gazze’de kıtlık, gıda dağıtım noktalarında cinayetler ve Binyamin Netanyahu hükümetinin daha fazla tırmanma tehditleri üzerine İsrail’e karşı tutumlarını sertleştirdi.
Fakat Ribera gibi İsrail’in tutumunu şiddetle eleştirenler, Netanyahu ve Hamas’ı ateşkes konusunda anlaşmaya ve İsrail’in yıkıma uğramış bölgede daha fazla insani yardım akışına izin vermeye zorlamak için AB’nin somut adım atmaması nedeniyle hayal kırıklığına uğramış durumda.
Almanya, İtalya ve diğer AB ülkeleri, bazı araştırma işbirliğinin askıya alınması önerisini engellemek de dahil olmak üzere, İsrail’i cezalandırmaya yönelik zayıf önlemleri bile reddetti.
Ribera, AB’nin ticaret ve ekonomik ilişkilerinin temelini oluşturan AB-İsrail Ortaklık Anlaşmasının askıya alınmasını değerlendirmesi gerektiğini söyledi.
Bunu yapmak için, İsrail’e karşı önlemlere karşı çıkan ülkelerin, AB’nin kararlarına oy kullanmayarak itirazlarını kayda geçirmelerini, fakat çoğunluğun kararları hızla kabul etmesine izin vermelerini önerdi.
POLITICO’ya gönderdiği yazılı açıklamada, “Konsensüs her zaman oybirliği ile aynı heyecanı paylaşmak anlamına gelmez. Bazen, köşeye sıkışmış hissedenlerin endişelerini kabul ederken ilerlemek için bir alan bulmak anlamına gelir… Bu hedeflere ulaşmak için ortaklık anlaşmasının askıya alınması ve/veya diğer önlemlerin alınması konusunda yapıcı bir ‘itiraz yok’ kararıyla karar verebilir miyiz?” diye sordu.
Ribera, yaptırımların AB içinde oybirliği gerektireceğini belirtti. Fakat Netanyahu’nun son günlerdeki haberlerde belirtildiği gibi Gazze Şeridinin tam kontrolünü ele geçirme kararı alırsa, Ribera, uluslararası toplum ve tek tek ülkelerin “uyuma dönüşü kolaylaştıracak araçları kullanması gerektiğini” söyledi.
AB yetkili, “İsrail yetkilileri tarafından söylenen ve yapılanlar, uluslararası hukuk sınırlarını çok aşıyor,” diye ekledi.
Ne var ki şimdilik Almanya, İsrail’i cezalandırmak yerine diyalogu sürdürmeye kararlı.
Salı günü, bir Alman hükümet sözcüsü gazetecilere, insani durumun son iki hafta içinde “olumlu yönde geliştiğini” ve daha fazla yardım kamyonunun Gazze’ye girdiğini söyledi.
Bu iddiaları destekleyecek kanıtlar sunulmadı ve sözcü, bilginin kaynağının İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog olduğunu belirtti.
Geçen yıl Filistin devletini tanıyan İspanya’nın o dönemki Dışişleri Bakanı Ribera, Fransa ve bir dizi G7 ülkesinin Filistin devletini tanıma hamlesinin tek başına yeterli olmadığını söyledi.
Ribera, “[Filistin devletinin] Tanınması iyi bir adım ama barış, istikrar ve saygı inşa etmek için yeterli değil. Uluslararası toplumun derin ve uzun süreli bir müdahalesi gerekecek gibi görünüyor,” dedi.
Ribera, siyasi karar alma sürecindeki yavaşlığın devam etmesinin sadece Filistinlilerin “dayanılmaz koşullarda acı çekmeye ve ölmeye devam etmesi” anlamına gelmeyeceğini, aynı zamanda AB’nin “ahlaki ve siyasi temellerini” de aşındıracağını söyledi.
Ribera, “Bu tür bir felç, sadece hayal kırıklığını besler ve sinizm ve popülizm için verimli bir zemin oluşturur. Avrupa’nın sadece bir dizi kurumdan ibaret olmadığını, insan hayatı söz konusu olduğunda cesaretle yanıt verebilen siyasi ve ahlaki bir proje olduğunu göstermeliyiz,” dedi.